Halil Yörükoğlu, 2017 yılında Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde dikkate değer bulunduktan sonra yükselen bir ivmeyle edebiyat yolculuğuna devam eden bir yazar. İlk kitabı ‘Kaçış Rampası’, 2020 yılında Sel Yayınları tarafından, ikinci kitabı ‘Keşke Yüzüme Baksanız’, 2022 yılında İletişim Yayınları tarafından okurla buluştu. Yörükoğklu’nun son kitabı ‘Şu An Saat Kaç?’ ise 2024 yılında yine İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Yörükoğlu, dört yıl içinde etkisi birbirinden farklı olan üç kitap yayımlayarak edebiyattaki yerini sağlamlaştırdı ve kendisine bir okur kitlesi yarattı. Bu kadar kısa bir sürede bunun önemli bir edinim olduğunu düşünüyorum. Halil Yörükoğlu, anlatmak istediklerini dramatize etmeden anlatan bir yazar. Bu anlamda öykülerinde sakinlik hakim diyebiliriz. Bağırmadan, usulca yazıyor.
‘BURADA ÖLÜNCE NE OLACAK ACABA?’
“İnsan iyi bir cümleyi duymaktan bıkmıyor belli ki” (s.9) diyor Halil Yörükoğlu ‘Şu An Saat Kaç?’ adını verdiği son kitabında. İnsan bazen hep aynı cümleyi duymak istiyor belki de. Kulağa tanıdık gelen, alışılmış bir cümle. Bilinenin korunaklı alanı. Özellikle yerinden yurdundan uzakta olanlar için tek bir cümle yer-yurt oluyordur kim bilir. Çünkü zor kendine yeni baştan başka bir yerde ev kurmak için çabalamak. Yeni bir dile, yeni bir ülkeye kendini rahatça bırakmak. Aşina olmayanın tekinsizliği, kişiyi bulunduğu yerden yabancılaştırabilir. Bu nedenle zaten yabancı olunan bir yerde duyulan alışılmış bir çift sözün etkisi kişiyi yine o bilindik olana, güvenli alana götürebilir. ‘Mavi Kuyumculuk’ isimli öyküsünde kuyumcu olan karakter “Ama insan yine gidip aynı olmasa da aynı eşyalardan yeniden alıyor kendine” (s.49) derken bu alışılmış olana sığınma ihtiyacını da dile getirmiş oluyor.
Kendisi de yıllardır Amerika’da yaşayan Yörükoğlu Yük Edebiyat’ta yayımladığı ‘Amerika Günlükleri’nde şöyle diyor; “İlk hangi sabah vazgeçtim çay içmekten. İlk hangi sabah kahvesiz yapamadım” (Yörükoğlu, 2024:27). Yeni bir yere alışmayı oldukça vurucu şekilde özetleyen bir cümle kuruyor yazar. Alışkanlıklardan vazgeçmenin bir zorunluluk olmadığını ama yavaş yavaş ve hatta farkına bile varmadan değişimin gerçekleştiğini okuyoruz Yörükoğlu’nun kaleminden. Amerika’daki göçmenleri odağına aldığı ‘Şu An Saat Kaç?’ adlı kitabında da bu değişimi sakince sezdiriyor yazar. Öykülerin sıralanışında dikkatimi çeken şey sanki ilk öyküden son öyküye doğru bu değişimin ve alışmanın yavaş yavaş olduğunu okuyucuya vermiş olması. Başta biraz daha bocalayan karakterler görürken sona doğru artık kendine yer edinebilmiş karakterler görüyor gibiyiz. Bir başka ülkeyi eve dönüştürme çabasını okuyoruz öykülerde. Sık sık aklımıza şu sorular geliyor: Ev neresidir? Doğduğun yer mi? Çalıştığın mı? Kendi kurduğun ya da? Bir yeri bize ev yapan temel neden nedir? Bir yeri ne zaman ev gibi hissederiz? Ev denilen yerden uzakta olmak sadece gideni etkileyen bir durum değildir, arkada bırakılan kişilerde de bir arafta kalma durumu sezilir. Yörükoğlu bu durumu ‘Amerikalı’ öyküsünde oldukça güzel işliyor ve öykünün bitiş cümlesiyle etkili bir şekilde anlatıyor: “Sana yaptığı evi kiraya vermiyordu, buradaki evi beğenmiş, orayı kiraya verecekmiş” (s.62). “Burada” ve “orada” olmanın/olamamanın nasıl bir arafta kalma hali olduğunu anlatıyor yazar bu tek cümleyle. Bıraktığın yer ne zaman artık evin değildir ya da yerleşmeye çalıştığın mesken ne zaman evin olur? Bazen dört duvardan ev olmaz da sokaklardan, caddelerden olur ya da biri bize ev olur. Tüm bu soruların cevapları çok çeşitli. Alman filozof Martin Heidegger, 1946 yılında bir öngörüde bulunuyor ve diyor ki “yurtsuzluk dünyanın kaderi haline geliyor” (Heidegger, 2013:31). Günümüzde göçün çoğalmasıyla bir his olarak “yurtsuzluk” kendine sıkça yer buluyor. Bir yerden başka bir yere yerleşmek yalnızca “yer” ile ilgili bir durum değildir. Kültürün, dilin, sosyal çevrenin de değişmesidir. Toplumsalın, toplumsal sözleşme fikrinin dayandığı profesyonel, ideolojik, kimliksel “meskene bağlılık” zamanını doldurmuştur (Maffesoli, 2011, s.13). Bir meskene bağlı olmama durumu da kişide köksüzlük hissini yaşatır.
Halil Yörükoğlu’nun ‘Şu An Saat Kaç’ adlı kitabındaki karakterlerin birçoğunun geri dönme gibi bir düşünceleri olduğunu görmüyoruz. Dünya üzerinde göçmenlik aslında tam da bu noktada ilerliyor. Çalışıp para kazanılıp eve dönme umudu taşıyan bir göçmenlik yok artık. Çeşitli sebeplerle ülkesinden ayrılanlar gittikleri ülkede kendilerine yer edinme çabasındalar. Bazıları dönüşün imkansızlığının farkındalar, bazıları ise artık farklı bir yaşam hayali kuruyor. Ama ortak nokta geri dönme düşüncesinin olmaması. Halil Yörükoğlu’nun öykülerinde de bunu görüyoruz. Bu anlamda önemli bir noktayı vurguluyor yazar. Yine de arada kalma durumundan kurtulunamıyor çoğu zaman. İnsan bir yere ait olmayı, bir yeri olmasını istiyor kuşkusuz. Ve sonra insan şu soruyu soruyor belki de “Burada ölünce ne olacak acaba?” (s.26). Ve sonra şöyle devam ediliyor; “Neden oğlum ne alakası var, İzmir’de İstanbul’da Yahudi mezarlığı yok mu, burada da Müslüman mezarlığı var işte”. Buna karşılık olarak ise “buralı” olamayan bir cevap geliyor; “Onlar İstanbullu ya da hangi şehirdeyse oralı. Bizimle ne alakası var, biz Amerikalı mıyız?” Evden uzaktayken düşünülen sadece yaşam değil, sonrası da oluyor.
HEM ‘BURADA’ HEM ‘ORADA’ OLMA DURUMU
Kitapta öyküler doğal bir akış içinde ilerliyor. Karakterler üzerinde göç etmenin, göçmenliğin farklı bir boyutunu ele alıyor Yörükoğlu. Bunu yaparken de tatlı bir espri anlayışı katıyor. Bu yazarın genel tavrı aslında. İlk iki kitabında ya da yayımlanan diğer öykülerinde benzer bir yaklaşımı görüyoruz. Bazen çok duygusal olabilecek bir konuyu boğazda bir düğüm dudakta bir gülümseme ile okutuyor okuyucuya. ‘Güvercin’ isimli öyküsünde şöyle bir cümle kuruyor karakterlerden biri, “Şu vatandaşlığı alalım, sonra ne yapıyorsan yap” (s.13). Buradaki tedirginliği, henüz kabul görmemiş olmayı ve onun telaşını okuyoruz tek cümleyle. Kitap boyunca göçmenliğin farklı yüzleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Vatandaşlık için yapılan formalite evlilikler, bir “komşu”nun iyi misin sorusuyla sulanan gözler, oturma izni almaya çalışanlar, içindeki özlemle savaşanlar, kendine yer edinmeye çabalayanlar ama en çok çalışanlar, ne olursa olsun çalışanlar. “Ne iş olsa yaparım” düşüncesi bir yer edinmenin en büyük gereği olarak çıkıyor karşımıza. Göçerlik, ne kalkış ne de varış noktalarının sabit ya da belli olduğu bir hareket içerir. Göçerlik, sürekli değişime maruz kalan dilde, tarihlerde ve kimliklerde ikamet etmeyi gerektirir (Chambers, 2014:17). Yörükoğlu’nun karakterleri de böyle bir ikamet etme halindedirler. Hem “burada” hem “orada” olma durumunun içindedirler. Kitaba adını veren ‘Şu An Saat Kaç?’ sorusu da aslında tam bu noktaya dikkat çekiyor. Bu hem giden hem de kalan için aynı duyguyu doğurur. Birini aramak istersin ancak saate bakman gerekir önce, ufak bir hesaplama. Git gide alışılır da buna.
Akıcı ve sade bir dille kurduğu öykülerinde özellikle küçük ayrıntılardan yola çıktığını görüyoruz Yörükoğlu’nun. Bu artık onun yazım tarzı olmuş diyebiliriz. Gün içinde gözümüzden kaçan şeyler Yörükoğlu’nun gözünden kaçmıyor. Ufak bir hareket, bir duygu ya da bir söz gelip öykülerinin ana konusu olabiliyor. Bu ayrıntıları kaçırmayan hali ona kendi yerini de bulduruyor. Bazen kaçış yolu arayanlara bir yol gösteriyor, bazen yüzüne bakılmayanların yüzüne bakıyor ve bazen de soruyor: ‘Şu An Saat Kaç?’.
Kaynaklar
Chambers, I. (2014). Göç, Kültür, Kimlik, (İsmail Türkmen, Mehmet Beşikçi, Çev.), İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Heidegger, M. (2013). Hümanizm Üzerine, (Y. Örnek, Çev.) Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu
Maffesoli, M. (2011). Göçebelik Üzerine İnsiyatik Başıboşluk. (M. E. Keskin, Çev.) İstanbul: Bağlam Yayıncılık.
Yörükoğlu, H. (2024). Şu An Saat Kaç?, İstanbul: İletişim Yayınları
Yörükoğlu, H.(2024). “İlk Neyi Özledim Ben Acaba”, Yük Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, S. 16, s.26-29